bir zamanlar aşk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bir zamanlar aşk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
16 Ekim 2011 Pazar
bir zamanlar ''aşk'' #4
yaşadığı tüm zamanı, yalan olarak görmek zor geliyordu ona. aslında aradığı ya da aramak istediği ''aşk'' değildi. kendini aramak istiyordu. sığınacak, mutluluğunu sağlayacak bir liman arıyordu. bu liman karşısına hiçbir zaman çıkmayacak zannediyordu. oysa limanlar gölgesizdir, geldiğini belli etmez. bunları bilmiyordu. kütüphanede kaldığı bir hafta boyunca, yüzlerce kitaba göz atmıştı. kendini tanımıştı, kendini bulmuştu, çok şey öğrenmişti.o, yatağına uzandığında gülümseyerek kapatmak istiyordu gözlerini. suyu kana kana içmek istiyordu, yemek yerken ağzını şapurdatmak istiyordu. ne istediğini artık biliyordu. o, yaşamak, nefes almak istiyordu. kalmamıştı işi burada, kalmamıştı işi hiçbir yerde.
kalktı masadan. ceketini aldı, giydi. heyecanla girdiği kütüphanedeki her şeyin gözünü kamaştırdığı, içini umutla doldurduğu raflara baktı, yürüdü. görevli kadın alaylı bir ifadeyle ''yine bekleriz efendim'' derken, yürümeye devam eti. cevap vermedi..
b.öktem
5 Ekim 2011 Çarşamba
bir zamanlar ''Aşk'' #3
yorgundu. aramak yormuştu onu. insanların aramaları kadar, aradıklarını nerede arayacaklarını bilmeleri de önemliymiş. şimdi anlıyordu. yılmadan, ikinci durağına doğru yoluna devam ediyordu. kararlıydı, bir şeyler bulacaktı. ikinci durağı birkaç blok ötedeydi. insanların pek uğrak yeri değildi. teknolojinin kontrolsüz gelişimi, bilgiyi insanların ayaklarına getirmişti. artık insanlar bilginin ayağına gitmiyordu. evet! gittiği yer bir kütüphaneydi. aradığını bulamasa da aradığı şey üzerine yazılmış çok şey bulacağını ümit ediyordu.
etraf sessizdi, kimsesiz gibiydi. etrafa bakındı, ilgilenen bir görevli aradı gözleri ama yoktu. ''kimse yok mu'' diye seslendi. birkaç takırtı işitti kulakları. '' bir dakika'' diye bir ses duydu. beklemeye başladı. esmer bir kadın belirdi rafların arasında. kısa boylu, zayıf bir kadındı. yaklaştıkça detayları farkediyordu. nefes hareketlerini göğsünden anladı. süreksizdi. esmer kadın '' buyrun nasıl yardımcı olabilirim ? '' derken saçlarını düzeltiyordu. ''1900 ve 2000'li yılların kitaplarına bakınıyorum, yardımcı olabilir misiniz ? '' sözüyle karşılık verdi. esmer kadın masasına yöneldi ''arşivlere bakalım'' dedi. ''iyi günler'' sesi yükseldi kapı tarafında, esmer kadın aramaya son verip '' iyi günler'' dedi kıskıs gülerek. şık giyinimli, ortaca boyluydu adam, şiyah saçları muhtemelen boyaydı. kendini genç gösterme uğraşında olmalıydı. geçerken gözlerinden ''nereden çıktın sen'' bakışını yakalamıştı. kütüphaneye ilk girdiğinde kimsenin olmamasının nedenini de öğrenmişti. sevişmek için yatak kullanan çift sayısı her geçen gün azalıyordu. düşüncelerini dağıtan esmer kadının sesi ile irkildi '' beni izleyin '' dedi ve ayağa kalktı. büyük ve tozlu rafları birbir geçmeye başlamışlardı. kadının hemen yanında yürüyordu, az önce düşündüğü konular, aradığı şeyin önemi yüzünden bir anda önemsiz olmuştu. ''burası 1900'lü yıllara ait, burası da 2000'li yıllara ait raflar'' dedi. toplamda dört raf işaret etmişti. bu beklediğinden daha azdı. '' hepsi bu kadar mı?'' dedi hayalkırıklığı sesinden anlaşılıyordu. kadın şaşırmış bir iafdeyle ''evet'' dedi ve arkasını döndü, uzaklaşmaya başladı. arkası dönük giderken bağırıyordu ''16.00'da kapatıyoruz'' yan tarafında bulunan masaya yöneldi. ceketini çıkardı, masaya bıraktı. raflara baktı, 1900'lü yılların bulunduğu raflara doğru yöneldi..
18 Eylül 2011 Pazar
bir zamanlar ''Aşk'' #2
klasik şarkıları seviyordu, özellikle eski şarkılar çok duygusaldı. yüz yıl önce söylenmiş şarkıların söylendiği zamanlarda yaşamayı isterdi, o zamanlar aşk gitmemişti, insanların arasında salına salına dolaştığı muhakkak idi. o zamanlar yaşamış olsa, aşkı-sevgiyi aramak zorunda kalmayacaktı. öyle bir haldeydi ki, cahilliğin dibine kadar batmıştı. aşk ve sevgi kendi zamanında bir tutulan efsaneydi. efsaneyi yaşatmak adına, teknoloji kullanılıyordu. işte kendi zamanı böyle bir zamandı. müziği kapattı, keşke, olsa gibi keyif sürecek, hayal kuracak zaman değildi onun için. onun bir amacı vardı, bu amaç için yaşamalıydı.
kalktı. başlangıç yeri önemliydi ve bunun için günlerce düşünmüş, araştırmalar yapmıştı. ve şimdi başlangıç noktası olarak belirlediği, şehrin botanik bahçesine doğru hareket halindeydi. artık, birkaç kilometrelik camdan fanuslar içindeydi botanik bahçeler ve parmaklıkların ardından izlemekteydi insanlar. aşk haplarından alan çiftlerin romantizmi yaşamaya çalıştıkları yerdi aynı zamanda. uyuşturulmuş beyinleri uyandırmayı çok istiyordu ama anlaşılmama kaygısı, insanların çoğunun kapatıldığı akıl yoksunu evine gitme korkusuyla birleşince, isteği yok oluyordu. aradığı bir hayat damarı vardı onun, dışarıda kalmalıydı.
daldığı düşünceler zamanı ileri sarmıştı sanki. durdu, bir an tereddüt etti. çevresine bakındı. gelmek istediği yere gelmişti. botanik bahçe önü yine kalabalıktı. insanların sıraya girdiği yere doğru yöneldi. çiftlerin ve tek girmek isteyenler için iki ayrı sıra mevcuttu. yalnız olmasından dolayı, yalnızlar sırasına girdi. önünde yüzlerce kişi vardı. 10 dakikalık yapay romantizm için, insanların saatlerce sıra beklemeleri sistemin sonucuydu. insanların aç gözlü olmaları, dünyadaki her şeyi tükettiği gibi, bu tür çözümlerde üretmişti.
yaklaşık bir saattir bekliyordu, içeri girmek üzereydi. her şeyin parayla yaşandığı bir zamanda, giriş için para vermek üzere elini cebine attı, kartını çıkarttı ve makineyi onaylattı. hiç eline alamadığı para için çalışıyordu insanlar. her şey numaralar ve küçük ekranlardan ibaretti. haneli rakamları görmek insanları maddi doyuma ulaştırıyordu ya da en azından insanlara doyuma ulaşmış hissettiriyordu. bahçede olmanın etkisiyle ürpermişti, neyi, nerede arayacağını bilmeden dolaşmaya başladı. bir işaret ya da herhangi bir şey göreceğini tahmin ediyordu. hayatını tahmin üzere değiştirdiğinin farkında olmadan..
kalktı. başlangıç yeri önemliydi ve bunun için günlerce düşünmüş, araştırmalar yapmıştı. ve şimdi başlangıç noktası olarak belirlediği, şehrin botanik bahçesine doğru hareket halindeydi. artık, birkaç kilometrelik camdan fanuslar içindeydi botanik bahçeler ve parmaklıkların ardından izlemekteydi insanlar. aşk haplarından alan çiftlerin romantizmi yaşamaya çalıştıkları yerdi aynı zamanda. uyuşturulmuş beyinleri uyandırmayı çok istiyordu ama anlaşılmama kaygısı, insanların çoğunun kapatıldığı akıl yoksunu evine gitme korkusuyla birleşince, isteği yok oluyordu. aradığı bir hayat damarı vardı onun, dışarıda kalmalıydı.
daldığı düşünceler zamanı ileri sarmıştı sanki. durdu, bir an tereddüt etti. çevresine bakındı. gelmek istediği yere gelmişti. botanik bahçe önü yine kalabalıktı. insanların sıraya girdiği yere doğru yöneldi. çiftlerin ve tek girmek isteyenler için iki ayrı sıra mevcuttu. yalnız olmasından dolayı, yalnızlar sırasına girdi. önünde yüzlerce kişi vardı. 10 dakikalık yapay romantizm için, insanların saatlerce sıra beklemeleri sistemin sonucuydu. insanların aç gözlü olmaları, dünyadaki her şeyi tükettiği gibi, bu tür çözümlerde üretmişti.
yaklaşık bir saattir bekliyordu, içeri girmek üzereydi. her şeyin parayla yaşandığı bir zamanda, giriş için para vermek üzere elini cebine attı, kartını çıkarttı ve makineyi onaylattı. hiç eline alamadığı para için çalışıyordu insanlar. her şey numaralar ve küçük ekranlardan ibaretti. haneli rakamları görmek insanları maddi doyuma ulaştırıyordu ya da en azından insanlara doyuma ulaşmış hissettiriyordu. bahçede olmanın etkisiyle ürpermişti, neyi, nerede arayacağını bilmeden dolaşmaya başladı. bir işaret ya da herhangi bir şey göreceğini tahmin ediyordu. hayatını tahmin üzere değiştirdiğinin farkında olmadan..
4 Eylül 2011 Pazar
bir zamanlar ''Aşk'' #1
o, sevgisiz bir evrenin, sevgisizliğine boyun eğmeyen son savaşçıydı. sevgiyi, kalitesiz raflarda satılan kitapların sayfa aralarında sunuyordu hayat ona. o, bunu kabul etmeyecek kadar gururluydu, başkalarının yalancı sevgilerine aldanmış olması, onun da kanacağı, katlanacağı anlamına gelmezdi, gelmemeliydi. direnmeliydi. belki kendisi gibi direnen biriyle karşılarsa, sevgiyi tekrar diriltebilirlerdi. masal olarak anlatılan her şey, belki de masal olarak kalmazdı yaşamın devam ettiği sürece.. durmamalıydı, beklememeliydi, devam etmeliydi. aramalıydı. bunları biliyordu ama kendisine şunu sormaktan bir türlü kurtulamıyordu ''ama nasıl?'' bu soruyu sormadığı gün, bir yerlerde sevgi için, hareket vakti gelecekti.
gördüğü rüyayı hatırladı, gülümsedi. ayağa kalktı, zamanı gelecekti her şeyin. bunu biliyordu, hissediyordu. ''sadece sabret'' diye söylendi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)