29 Eylül 2011 Perşembe

diğer sözler

lisa: sana iki kelimelik sonunu bilmediğim bir hikaye anlatayım mı?
rick: evet
lisa: seni seviyorum.

casablanca-1942



bazen başkalarından duyarız hissettiklerimizi, söylemek istediklerimizi..

cesaretimiz için yakalım korkularımızı- laalala lalaaa

noktadan sonra konan nokta olsun diye hayatta, ilk nokta olmaya gittim. sen virgül olmalısın, boyun uzun, biraz uğraşırsan boynun bükülür dediler. yazmaz bizim not defterimizde boyun eğmek dedim ve ekledim, boyum da size girsin o zaman!! derken kapıya yöneldim. bir an durdum. döndüm yüzümü, topladım pılımı pırtımı. çıktım. söylendim yol boyu. şöyle dedim;  insansıların sonu geleceği bir dünya var gelecekte / hayallerde, rüyalarda kısılmış / söndürmeyin yangınlarınızı / yanan yerler yok olsa da daha güzeli mutlaka doldurur yerini / özünden kopan için daha çok alev, daha çok rüzgar / daha yükseğe, daha uzağa alevler / laaa laaa lalala lalaaa...

18 Eylül 2011 Pazar

bir zamanlar ''Aşk'' #2

klasik şarkıları seviyordu, özellikle eski şarkılar çok duygusaldı. yüz yıl önce söylenmiş şarkıların söylendiği zamanlarda yaşamayı isterdi, o zamanlar aşk gitmemişti, insanların arasında salına salına dolaştığı muhakkak idi. o zamanlar yaşamış olsa, aşkı-sevgiyi aramak zorunda kalmayacaktı. öyle bir haldeydi ki, cahilliğin dibine kadar batmıştı. aşk ve sevgi kendi zamanında bir tutulan efsaneydi. efsaneyi yaşatmak adına, teknoloji kullanılıyordu. işte kendi zamanı böyle bir zamandı. müziği kapattı, keşke, olsa gibi keyif sürecek, hayal kuracak zaman değildi onun için. onun bir amacı vardı, bu amaç için yaşamalıydı.

kalktı. başlangıç yeri önemliydi ve bunun için günlerce düşünmüş, araştırmalar yapmıştı. ve şimdi başlangıç noktası olarak belirlediği,  şehrin botanik bahçesine doğru hareket halindeydi. artık, birkaç kilometrelik camdan fanuslar içindeydi botanik bahçeler ve parmaklıkların ardından izlemekteydi insanlar. aşk haplarından alan çiftlerin romantizmi yaşamaya çalıştıkları yerdi aynı zamanda. uyuşturulmuş beyinleri uyandırmayı çok istiyordu ama anlaşılmama kaygısı, insanların çoğunun kapatıldığı akıl yoksunu evine gitme korkusuyla birleşince, isteği yok oluyordu.  aradığı bir hayat damarı vardı onun, dışarıda kalmalıydı.

daldığı düşünceler zamanı ileri sarmıştı sanki. durdu, bir an tereddüt etti. çevresine bakındı. gelmek istediği yere gelmişti. botanik bahçe önü yine kalabalıktı. insanların sıraya girdiği yere doğru yöneldi. çiftlerin ve tek girmek isteyenler için iki ayrı sıra mevcuttu. yalnız olmasından dolayı, yalnızlar sırasına girdi. önünde yüzlerce kişi vardı. 10 dakikalık yapay romantizm için, insanların saatlerce sıra beklemeleri sistemin sonucuydu. insanların aç gözlü olmaları, dünyadaki her şeyi tükettiği gibi, bu tür çözümlerde üretmişti.

yaklaşık bir saattir bekliyordu, içeri girmek üzereydi. her şeyin parayla yaşandığı bir zamanda, giriş için para vermek üzere elini cebine attı, kartını çıkarttı ve makineyi onaylattı. hiç eline alamadığı para için çalışıyordu insanlar. her şey numaralar ve küçük ekranlardan ibaretti. haneli rakamları görmek insanları maddi doyuma ulaştırıyordu ya da en azından insanlara doyuma ulaşmış hissettiriyordu. bahçede olmanın etkisiyle ürpermişti, neyi, nerede arayacağını bilmeden dolaşmaya başladı. bir işaret ya da herhangi bir şey göreceğini tahmin ediyordu. hayatını tahmin üzere değiştirdiğinin farkında olmadan..

9 Eylül 2011 Cuma

sözün özü

'karşılığında sevgi uyandırmadan seviyorsanız, yani sevgi olarak sevginiz karşılıklı sevgi yaratmıyorsa seven bir kişi olarak dişavurumunuzla kendinizi sevilen bir kişi yapamıyorsanız sevginiz güçsüzdür, bu bir talihsizliktir.' k.marx

4 Eylül 2011 Pazar

bir zamanlar ''Aşk'' #1


o, sevgisiz bir evrenin, sevgisizliğine boyun eğmeyen son savaşçıydı. sevgiyi, kalitesiz raflarda satılan kitapların sayfa aralarında sunuyordu hayat ona. o, bunu kabul etmeyecek kadar gururluydu, başkalarının yalancı sevgilerine aldanmış olması, onun da kanacağı, katlanacağı anlamına gelmezdi, gelmemeliydi. direnmeliydi. belki kendisi gibi direnen biriyle karşılarsa, sevgiyi tekrar diriltebilirlerdi. masal olarak anlatılan her şey, belki de masal olarak kalmazdı yaşamın devam ettiği sürece.. durmamalıydı, beklememeliydi, devam etmeliydi. aramalıydı. bunları biliyordu ama kendisine şunu sormaktan bir türlü kurtulamıyordu ''ama nasıl?'' bu soruyu sormadığı gün, bir yerlerde sevgi için, hareket vakti gelecekti.

gördüğü rüyayı hatırladı, gülümsedi. ayağa kalktı, zamanı gelecekti her şeyin. bunu biliyordu, hissediyordu. ''sadece sabret'' diye söylendi.